10 Şubat 2009 Salı

TÜRKİYE'DE ÇEVRE SORUNU

Trakya ve Adapazarı gibi verimli toprakların, suyun bulunduğu yerlerde başta tekstil olmak üzere 1970'lerden itibaren fabrikalar doldu. Çoğunun arıtma tesisi yok olanlarda maliyet, çalışanların ihmali gibi sebeblerle ya çalışmıyor yada gündüz çalıştırılıp gece kapatılıyor..Çorlu tarafında bir tekstil fabrikasında ; arkadaşımın bir işi için gitttiğim bir sırada (7 yıl kadar önce) beklerken bir konuşmaya şahit oldum .çalışanların biri arkadaşına patronlarının istediği gibi arıtma tesisini çalıştırmadığını sabaha karşı tesisin taştığını anlatıyordu.. Başta Marmara bölgesi olmak üzere çoğu yerde nehirler , dereler siyah akıyor, göller de ve derelerde toplu balık katliamları oluyor canlı yaşamıyor, göller kuruyor.. Bir kaç tane işadamı para kazanacak diye geleceği,çocuklarımızı ve doğayı yoketmeye değer mi.. Arıtma tesisleri yapılmazsa fabrika ve diğer tesislere çalışma izni vermesinler.. Avrupa ve Abd' de araçlarda katı kurallar uygulanıyor,Avrupa euro 5'e geçti bizde yeni euro 4 geçeceğiz-geçiyoruz.. Ağaçlar gelişi güzel kesiliyor , bazılarının para kazanması için villalar yapılıyor..Okuldayken öğretmenlerimiz anlatıyordu; Japonlar yol yapılırken önlerine ağaç çıkarsa yolu yönünü değiştiriyorlar.. Çöpleri ; çöp tenelekelerine bile atmıyoruz.. Pİl gibi atıklar için özel çöp kovaları kullanılmıyor,kullanılsa bile ya yetmiyor yada içine başka şeyler dolduruyoruz..bu gunku bir gazetede denizden çıkarılanlarla ilgili haber vardı..Denizden bir sürü eşya ve Dozer kepçesi, akü çıkıyor..Akü ve pil yeraltı suları ve canlılar için en kötü maddelerden biri..1000 yıl sonra ancak doğa bunları yokedebiliyor.. Bu kadar kirliği eritmeye dünyanın yaşı yetermi?? Çöplerden elektrik elde ediliyor, gübre yapılıyor, bazı maddeler tekrar değerlendirilebiliniyor..Fakat bunlar bizde ya uygulanmıyor yada az uygulanılıyor.. Aslında bu konularda çok sıkı kurallar uygulanmalı ve en kötü müebbet hapis verilmeli!!!Biz de cezalar caydırıcı değil ve nedense suçları-suçluları teşvik edici vede özgürlükçü oluyor..

9 Şubat 2009 Pazartesi

BMC'DEN 4x4 ARAÇLAR


Türkiye'de üretilen araçlara ; BMC markalı Taktik Tekerlekli Araçlar ve MRAP denilen Mayına dayanıklı araçta ekleniyor...BMC; Silahlı Kuvvetler ihalesini kazandı , sözleşme görüşmeleri devam ediyor..Kriz ortamına denk gelen bu ihale; BMC için olduğu kadar, İzmir, Türkiye ve milletimiz için güzel bir haber.Yerli firmalarımızın satış yapması, ihale kazanmaları; fabrikalarımızın ve onlarla işbiriliği içindeki (satıştan yan sanayiye kadar olan hatta reklam ajansıda dahil) bir çok iş grubuna iş ve devamlılık sağlayacak, döviz kaybının en aza inmesini sağlayacaktır.

Resim BMC.com.tr

8 Şubat 2009 Pazar

YERLİ SANAYİ ENGELLENİR Mİ

Ülkemizde ilk otomobil ve kamyon fabrikası 1927'de kuruldu..1930'da ihtiyacın üzerinde üretim yapıldığından kapandı!!.. NURİ DEMİRAĞ Beşiktaş'ta Uçak fabrikası kurar ve THK sipariş vermesine rağmen üretilmiş uçakları almaz..Bilirkişi raporlarına rağmen.. Etimesgut Uçak fabrikası da yurtdışından 30 uçak sipariş almasına rağmen yabancı bir firmayla traktör üretilmesi düşünülerek fabrika işlemez hale getirilir..Traktör işide yatar.. 1947 de TZDK nin Adana da traktör fabrikası projesi; bina,tezgah,makina ve ekipmanlar hazır olmasına rağmen gerçekleşmez.. İLK TÜRK OTOMOBİLİ DEVRİM çok eleştirildi.1961 de verilen 1.600.000 TL lik ödeneğim 900.000 lirasıyla 7 motor,4 otomobil,gerekli proje ve ekipmanlar gerçekliştirilmiştir..O zamanda emsalleri içinde en az parayla kısa zamanda gerçekleştirilen bir proje..Aynı tarihte AT NESLİNİN ISLAHI için 25.000.000 TL ödenek ayrıldı.Bütün Basın,İthalatçı firmalar,yabancı otomobil firmaları Devrim projesinin geçekleşmemesi için uğraşırlar.. İlk otomobil (1.6 milyon TL) ve At ıslahı (25 milyon TL): iki proje.. Yukarıdaki örnekler hepsi aslında bir ders..Alabilirsek. Birde bizim insanımız iyi de kötü de olsa Avrupa malı kullanmaya hevesli..Kullandığımız bir sürü eşya,makina ve giyim vs. Türkiyeden gider başka markayla ülkemize gelir yada bütün olumsuzluklara rağmen bir sürü kaliteli malı dışarıya satabiliyoruz..Bunları gözardı ederiz..Her ülkede otomobil ve ticari araç satışlarına bakın;kendi ülkelerinde imal edilen araçlar en üst sırada yeralırlar..Biz yerli mal kullanmasını sevmiyoruz yada mesafeli duruyoruz düşünmüyoruzki kendi malımızı aldığımızda kendi insanımız bu işten ekmek yiyecek.. bazı şeyleri gerçekleştirmeniz zorlaşır; çünkü maddi manevi dış baskılar ve bunların içerideki bağlantıları (basın v.s..) (Cumhuriyet Döneminde Endüstrileşme Maceramız-YARIM KALAN DEVRİM RÜYASI yazar,muhittin Şimşek .Bu kitabı okumanızı tavsiye ederim..Kitap tantımından; ...... gerçekleştirilmesi gerekli olan TÜRK Sanayi Devrimini engelleme zihniyeti de belgeleriyle ortaya konuyor.)

ANADOL, MURAT, TOROS

OTOSAN,TOFAŞ ve OYAK ile aynı tarihlerde HYUNDAİ,KİA,SEAT,LADA,PROTON (1983) ve DACİA (1950-60 lar) lisansla üretime başladılar..Genellikle aynı aracı üretmişler..Üstelik Türkiye de ilk TÜRK otomobili Devrim in verdiği cesaretle ;İlk yerli seri üretim otomobilimiz ANADOL olduğu halde.. bu günlere baktığımızda hala kendi markamız tam anlamıyla yerli otomobilimiz yok.. Diğer taraftan bu markalar dünya pazarlarına ihracat yapıyorlar başka ülkelerde fabrikaları da var..En çok satış yapan markalar içinde yer alıyorlar..
Fiat 124 ; Türkiye de MURAT 124 ve Tofaş Serçe İspanya da Seat 124, Seat 1430 Kore de Kia-Fiat 124 Polonya da Polski ( FSO) Fiat 125p, Yugoslavya Zastava (Yugo) 125 PZ Rusya da VAZ 2101 (Shiguli ), Lada Nova ve Lada 2104 -2107 (Lada markasıylada bir çok ülkede üretiliyor.) Hindistan da ise Premier 138 NE oldu.
Fiat 131 , Türkiye de Murat 131, İspanya da Seat 131 olarak üretildi.. Kore de HYUNDAİ 1970 ve 80 lerde Ford Cortina ve Granada'yı üretti.. Malezya da PROTON 1983 ler de Mitsubishi lisansıyla üretime başladı.. Romanya da Dacia; Renault 8 ve Renault 12 ( Dacia 1300 serisi olarak) üretti. Az evvelki otomobil markalarının ilk üretildiklerinde sorunları araçla ilgili yokmuydu , vardı.. Volkswagen bile 1970'lerde K70 modeliyle neredeyse iflas ediyordu.. Mercedes A serisi geyik testi denilen denemelerde araçlar devriliyordu, sonra düzelttiler. Haberler de bazen ..... markasının modeli herhagi bir arızasısı sebebiyle fabrika veya servislere götürülmesi gerektiği belirtiliyor.. Yerli yapılan ne olursa olsun arkasında durmalı,eleştirilecekse yapıcı olunmalı..Kısa bir örnek (otomobil değil ama); BMC (50 nin üzerinde ülkeye satış yapıyor, bir çok ülkede lisansla üretimi yapılıyor) daha yapması gereken çok şey var .. Herşeyden önce yerli malını tercih etmeliyiz..Bütün dünya böyle yapıyor.. Ayrıca bir çok büyük marka ; parçalarının önemli bir kısmını Türkiye den Hema, Erkunt, Tiryakiler, CMS gibi şirketlerimizden alıyor.. O zaman yüzde yüz arabaları yok mu! avrupalıların.. Ankaralı Erkunt araçların bütün parçalarını kendi yapıyor , satıyor.. En sonunda parçaları birleştirerek sadece motoru dışarıdan Erkunt markasıyla traktör üretimine başladı..İhracatta cabası..

İTHAL ÜRÜNLER

Made in China yada PRC ismini son senelerde özellikle oyuncak ,tırnak makası, kilit , küçük mutfak eşyaları ve Avrupalı aldığmız cep telefonlarında farketmeye başladık.. Şimdi de otomobil ve otobüs gibi daha büyük , gelişmiş ürünlerde görmeye başladık.. (Çin ve diğer ülkelerden ) ithal ürünlerin hepsi bizim için her şekilde zararlı;geleceğimize ve ekonomimi ze olumsuz bir şekilde yansıyor... Ucuz olması cazip ama daha sonra onun parası bizden diğer etkileriyle fazlasıyla çıkacak.. Markalı ürünlerde ve küçük eşyalarda Çin malına pek ses çıkarmıyoruz..Aslın da ne alırsak ülkemiz-vatanımız-milletimiz-insanımız adına yerli ürünleri tercih etmeliyiz.. Çin ürünleri şimdide sağlık ürünlerin de ülkemizi tehdit ediyor.. Avrupa dan sonra ülkemize gelen bu ürünler Avrupalı ilaç firmalarını da ayaklandırdılar.. Tv-elektronik alanında ülkemize girdikleri - girmeye çalıştıkları yetmiyormuş gibi Avrupa'daki Türk firmalarının pazar paylarının da düşmesine sebep olacaklar..

İZİNDEYİZ

Atam, Rahat uyu, izindeyiz.. Desekte demekki izinde değilmişiz. Senden sonra kimse belki bizde görevimizi yapmamışız.Yapmış olsaydık İMF, Avrupa Birliği, ABD'ye ve diğerlerine mahkum olmazdık.. Hayatımıza bakın; tv'lerde magazin, kadın ve futbol programları en çok izleyiciyi çekiyor..Kültür, sanat, bilim ve Türkiye nin geleceğini konu alan programlar az REYTİNG alıyor.. konuşmalarımızda , yazılarımızda TÜRKÇE'yi unuttuk.. Her an bir kapkaç, kaza ve sağlıksız bir durumla, çok sık karşılaşabiliyoruz.. Yollarımız berbat, atyapı sonradan oda ne kadar olursa.. Okullarımız yeterlimi , tartışılır.Çağdaşlaşma uğruna AVRUPA BİRLİĞİ'ne girmeye çalışıyoruz..Gerçi Japonya Avrupa'dan da ileri ama..Ve biz ise sadece taviz veriyoruz..Polisimiz, Askerimiz artık suçlu hale getirildi..Vatanı bölmek isteyenler, sövenler ve suçluların hepsi özgür.Sanki normali buymuş gibi.Demokrasi bu olsa gerek.Çağdaş olmak böyle oluyormuş.. Atamızın Gençliğe Hitabesi'ni bugünkü hayat tablosuna bakarak bir daha okuyun..
Kafanızda nasıl bir resim oluşacak.

DİKKAT RADYASYON


SSK'da üç eczane kalfası peş peşe kanserden öldü. Nedeni kurşun plakalarla izole edilmediği için radyasyon saçan üst kattaki röntgen odası. http://arsiv.sabah.com.tr/2005/01/28/gnd101.html ______________________________________
Türkiye'de teknisyen başına düşen tetkik sayısının AB ülkelerinin 10-15 katı olduğunu; tıbbi radyasyon kaynaklarıyla çalışan personel eleman açığının çalışma saatleri uzatılarak kapatılmak istendiğini; AB ülkelerinde beş yaşından büyük röntgen cihazlarının kullanımı yasakken Türkiye'de 1970'li yıllardan kalan cihazların çalıştırıldığını söylüyor.
http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=238250
_____________________________________
____________________________________
''Sağlık Bakanlığı'nı sağlık çalışanlarının sağlığını da düşünmeye davet ediyoruz'' http://www.bizimsivas.net/modules.php?name=News&file=article&sid=4583
__________________________________
Radyoaktif maddelerin koruyucu zırhından çıkarılarak yolcu otobüsleriyle taşındığı ortaya çıktı. Ulaştırma Bakanlığı genelge yayınladı.. ÇOK FAZLA İHBAR GELDİOlayın TAEK'e de aksettirildiğini, Ulaştırma ve İçişleri Bakanlığı'na da bilgilendirme yapıldığını doğrulayan ve adının açıklanmasını istemeyen bir yetkili şunları söyledi: "Radyasyon güvenliği dairesi olayları araştırıyor. İnsanların bulunduğu ortamda taşıma büyük bir tehlike. Hatta zırhları olsa bile taşınamazlar. Yol izinleri olması gerekir. Zaten otobüsler için izin yok. Ancak, özel araçlarla ve uzman birinin gözetiminde taşınır. Büyük ihmal var." Karayolları Ulaştırması Genel Müdür Yardımcısı Nesip Kemaloğlu ise, radyasyon içeren kargolarla ilgili çok sayıda ihbar gelince genelge ile yetkilileri uyarma yoluna gittiklerini belirtti. http://arsiv.sabah.com.tr/2007/08/25/haber,B821A38E044A411990159894593D4853.html
_______________________________________________
Düşünsenize ayağınızın altında (otobüsteki bagaj bölümü) radyasyon içeren malzeme var, korunmasız.Maruz kaldığınız radyasyona hamile bir bayan maruz kalsa , sakat veya ölü bir doğumda hesabını kim verecek merak ediyorum.Demek ki saatler değil denetim yapmak , modern makina ve imkanlardan yararlanmak önemli.Çalışma Saatlerini 2 katına çıkarınca çalışan veya hasta için güvenlik iki katına çıkmıyor.. Ama malesef bizlerde bunlara pek dikkat etmiyoruz; kaçkişi
Dünya Radyoteknoloji gününü ,
Topçular Dispanseri ndeki olayları biliyor...

Son 7 günde en çok okunanlar

EMEĞE SAYGI, KOPYAYA HAYIR

Protected by Copyscape DMCA Copyright Protection
Link verilmeden, ad belirtilmeden hiçbir materyal kullanılamaz.
_____________________©___________________
Site içeriğinin izinsiz kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Aksi halde yasal yollara başvurulur.
Copyright © 2009 Her hakkı saklıdır